THE RON CLARK STORY FİLM ÖZETİ & ANALİZİ
THE RON CLARK STORY:
BENİM ZAFERİM
Filmin merkezinde sınav notlarını
yükseltmede uzmanlaşmış öğretmen Bay Clark ve yaşantıları bulunuyor. 2006
yapımı olan film, 1994 lü yılları anlatıyor. Başlangıç sahnesi filmin fragmanı
tadında: Snowden İlkokulunda sınıfın kapısında bir öğrenci çöp kutusunun içinde
bekliyor. Bay Clark, sebebini sorduğunda çocuk; öğretmeni tarafından “öğrenemiyor”
gerekçesi ile cezalandırıldığını söylüyor. Bunun üzerine Bay Clark, tanıştığı
çocuğa kendi adını soruyor. Çocuk, bay Clark'ın adını söyleyince “gördün mü bir şey öğrendin işte” diyerek
çocuğun cezasına son veriyor (3.40).
Erikson'a göre ‘başarıya karşı aşağılanmışlık’
döneminde olan bu ilkokul çocuğu Bay Clark sayesinde aşağılanma hissinden
kurtuluyor. Muhtemelen kendi potansiyeline de güveni artıyor ve psikolojik
iyiliği de bir nebze yükseliyor.
Bu olaya farklı bir pencereden
baktığımızda dünya genelinde
“öğretemeyen öğretmen” tanımına az rastlanırken; “öğrenemeyen çocuk”
tanımına çok rastlıyoruz. Halbuki tıbbi olarak “öğrenme güçlüğü” tanısı alan
çocuklar bile ihtiyaçları olan “öğretimsel uyarlamalar” ile öğrenebiliyorlar. Bu çerçevede aslında ‘öğrenme güçlüğü’ tanısı alan
çocukların ‘öğretmenlerinin de’ bence “öğretme
güçlüğü” tanısı alması gerekiyor, böylece ‘etiketleme’ nin yarattığı,
psikolojik yükün ağırlığı da sadece çocuklara kalmamış olurdu.
Bay Clark New York'ta öğretmen ihtiyacı
olduğu haberini alınca New York'a gidip orada öğretmenlik yapmaya karar veriyor.
Gerçek yaşamdan alınan filmin hikayesi de bu noktada başlıyor. Filmdeki en
güzel ayrıntılardan biri Bay Clark’ın tanımadığı insanlara da, dönüt almadığı
halde, ısrarla günaydın demesi (5.25). Bir Zamanlar Denediğim, fakat deli
muamelesi gördüğüm için vazgeçtiğim bu ‘tek yönlü iletişim’ in derinliklerine indiğimizde
çocuklarını; “sakın yabancılarla konuşmayın” diye sıkı sıkı tembihleyen bir
neslin gölgesi ile karşılaşıyoruz. (Hatta ben çocukken bütün yabancılardan
ölesiye korkuyordum. Çünkü anlatılanlara göre hepsi, en az “HADES” kadar
kötüydü.)
New York'taki birçok okula başvurduğu
halde ırksal ayrımcılık sebebiyle iş bulamayan Bay Clark, kafede çalışmaya
başlıyor. Ama bir yandan da iş aramaya devam ediyor, zaten bu hikaye azim ve pes etmeme hikayesi.
İnner Harlem ilkokuluna gittiğinde
bir öğretmen ve öğrencinin şiddetle karışık tartıştığına (ki ortamda tartışma
varsa Sağlıklı iletişim yoktur.) ve öğretmenin istifasına şahit oluyor. Krizi
fırsata çevirerek müdürle konuşuyor ve güç bela okula kabul ediliyor.
Okuldaki sınıflar başarı kriterine
göre ayrıştırılmış durumda. Bu ayrımcılık bize okulun öğrenciden ne beklediğini
de yansıtıyor: Sadece başarı, gerisi önemli değil. Dolayısıyla
oluşturulan bu okul ikliminin, okuldaki herkesi etkilemiş olduğu da açıkça görünüyor.
Başarılılar kendini ulaşılamaz görürken; başarısızlar, daha doğrusu testlerden
yüksek puan alamayanlar bunu abez davranışlarla örtmeye çalışıyorlar.
Bu okul ikliminin yansılarını
öğretmenlerde de görüyoruz. Örneğin Onur sınıfının öğretmeni, Bay Clark ve onun
sınıfını küçümsediğini beden dili ile fazlaca belli ediyor. Bay Clark’ı duyan
ama dinlemeyen bu öğretmen; okuldaki ‘öğretmen – öğretmen’ iletişim ağının da kopuk
olduğunun somut örneğini gösteriyor.
Ayrıca film boyunca okuldaki
öğretmenlerin bir araya gelerek çocuklar yararına bir şey konuştuğuna şahit
olamıyoruz. Bu da okul yönetiminde önemli bir unsur olan “ortak akıl” ya da
işbirliği düşüncesinin yoksunluğunu temsil ediyor. Ürün odaklı bu okulun müdürü
tarafından; öğrenme, Disiplin ve sosyal iletişim sorunları olduğu söylenilen bu
‘en az başarılı sınıfa’ bay Clark, ısrarla öğretmenlik yapmak istiyor. Ve bu
zorlu sınıf ile bay Clark'ın zorlu mücadelesi de başlamış oluyor.
Bay Clark’ın derse başlamadan önce
ilk olarak öğrencilerin aileleri ile tanışması filmdeki en güzel detaylardan
biriydi. Çünkü öğrencileri anlayabilmek, davranışlarının ötesini görebilmek
için ve en önemlisi aynı frekansı yakalayabilmek için yetişme kültürlerini
bilmek gerekiyordu. Örneğin Bedriya isimli Hintli öğrencinin içine kapanık olması, konuşmaması; aile
kültürünün kızlara karşı baskıcı olmasından ve her şeyi eleştirip
engellemesinden kaynaklandığını bu sayede tahmin edebiliyoruz.
Bay Clark’ın sınıfın kapısında
bekleyip çocukları karşılaması “seni önemsiyorum” mesajını her bir öğrencisine
ayrı ayrı hissettiriyor.
Bütün çabalarına rağmen
anlaşılmadığını gören Bay Clark, Jamaika’nın kendisini ısrarla dinlemeyip
arkaya dönmesi ile öfke patlaması geçirip kızın önündeki sırayı yere vuruyor
(36.dk). Kendini kontrol edememekten korkarak bu sınıfın öğretmenliğinden
vazgeçiyor, ama kafede tanıştığı arkadaşı Mariss’ in onu ikna etmesiyle
görevine yeniden dönüyor.
Bay Clark bu dönüm noktasında önemli
bir şey fark ediyor: öğrencileri ile aynı telden çalmadığı için ortaya anlamsız
ezgiler çıktığını.
Öğrencilerinin onu anlaması için onun
da öğrencilerini anlaması gerektiği,
kabaca, kafasına “dank” ediyor.
Bu farkındalık ile
Ø Örneğin ders anlatırken 15 saniyede
bir süt içerek kendini dinlettiriyor. (37’43)
Ø “Benden bir şeyler öğrenirseniz, ben
de sizden ip atlamayı öğrenirim” anlaşması ile birlikte öğrenmeyi vurguluyor. (41.30)
Ø Ders anlatırken sürekli arkasını dönen
Jolio’ ya dokunarak dikkatini kendine yönlendiriyor.
Ø Ders çerçevesinde ülkenin geçmiş başkalarını
rap şarkısı yaparak öğretiyor. (40’43)
Ø Göz temasını çok önemsiyor, ders anlatırken
öğrencileri ile sürekli göz göze gelmeye dikkat ediyor.
Ø Telefon numarasını öğrencilerine
dağıtarak kendisini her zaman arayabileceklerini söylüyor. (1.03.22)
Bunları yaparak öğrencileri ile
frekans uyumunu sağlıyor. Dolayısıyla ‘tek yönlü’ olarak süregelen iletişimleri
böylece ‘çift yönlü sağlıklı iletişime’ evriliyor.
Film boyunca bay Clark’ın; Grosh’un
belirttiği kişilerarası ilişki tarzlarından “dostça baskın tarz”ı kullandığını
gözlemliyoruz.
Yine filmin etkileyici sahnelerinden
biri, Bay Clark sınıfı terkeden Tashown'un önünü kesiyor ve:
C: Gitme
T: neden?
C: Çünkü senin inanılmaz kişiliğini
özlerim, kendine bir şans daha ver. (33’
37)
ve çocuk sınıfa geri dönüyor filmin
devamında sanatsal zekası olduğunu, muhteşem resimler yaptığını öğrendiğimiz bu çocuğun üvey babasından şiddet
gördüğüne (1.20.??) ve duygusal bir sevgi yoksunluğu yaşadığına şahit oluyoruz.
Bu yüzden Bay Clark tarafından sevilmesi belki de 12 yaşındaki bu çocuk için her
şeye bedel.
Toplumdan kaybolma ile toplumda var
olma arasındaki ince çizgide duran bu çocuk, bana mesleğimizin en önemli
özelliği olan: “çocuğun yüreğinin teline dokunabilme” yetimizin önemini bir kez
daha hatırlattı.
Kuralları öğrenmek ile başlayan bu
uzun süreçte ‘kendine inanma’ ve ‘kendini harekete geçirme potansiyeli’ ni
keşfeden bay Clark’ ın sınıfı, (müdürün ve bay Clark hariç herkesin
yapabileceklerine inanmayan bakışları eşliğinde) sınava girdiler ve okulun en
başarılı sınıfı olarak sınavı geçtiler.
Elbette bütün hikayelerin mutlu sonla
bitmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Bu nedenle ben Bay Clark’ın öğrencileri ile işbirliği
içinde bir B planı yapmasını beklerdim ya da isterdim.
“Sınavı kazanmayı çok istiyoruz ama
yapamazsak yolumuza nereden devam edebiliriz?” mantığıyla.
Ben, bu Küçük ayrıntıyı; B planını,
Öğrencilerin sınavda başarısız olma ihtimalinin sonucunda “en başa dönme”
riskine karşı bir alternatif olarak gördüğüm için önemsedim.
Yorumlar
Yorum Gönder