HALİDE NUSRET ZORLUTUNA: BENİM KÜÇÜK DOSTLARIM KİTAP ANALİZİ
Kitabın adı: benim küçük dostlarım
Yazarı: Halide Nusret ZORLUTUNA
Sayfa sayısı: 150
Yayın evi/ basım yılı: Panama yayınları-1948
Türü: hatıra
ÖZET
Yaklaşık 150 sayfadan oluşan kitap; Türk edebiyatında hatıra
türünde sınıflandırılıyor. Yazar kitapta; öğretmenliğinin ilk deminden son
demine kadar geçen süreçte aklına kazınan öğrencilerini, kendi tabiri ile 'Dostlarını'
anı tadında anlatıyor. Öncelikle kitapta en çok ilgimi çeken unsurlardan bir
tanesi: Halide Nusret' in öğretmenlik yaptığı yıllarda Türkiye' de katı bir
eğitim anlayışından bahsedilirken, yazarın neredeyse günümüz eğitim anlayışına
yakın bir tavır sergilemesi oldu. Bu anlamda geliştiren "anlayışlı"
eğitim kültürünün kökleri araştırılırsa hiç şüphesiz Halide Nusret ZORLUTUNA,
karşımıza bir kilometre taşı olarak çıkacaktır.
Açıkçası yazarın, öğrencilerini tasvir ederken kullandığı
'güzeldi, çirkindi' gibi kavramlar benim pek hoşuma gitmedi. Sanırım kendisi
biraz dış güzelliği ön planda tutan biriymiş. Gözlüklü, bastonlu, çirkin ve
güçsüz bir öğretmen olarak öğrencinin karşısına çıkmak zorunda kalmaktan henüz
gençken bile yıllarca korku duyduğunu dile getiriyor (sayfa 144, son paragraf).
Ayrıca "hatta aptal çocukları da severim. " ( sayfa
9) tabiri günümüz şartlarında çok eleştirilebilir. Fakat: hastayken bile okula
gidecek kadar, işini seven bir öğretmen için; o dönemki zihniyet ve Eğitim
anlayışı ile bakıldığında bu tatsız tanım mazur görülebilir.
Kitapta anlatılan ve anlatılamayan her öğrenci, yazarın hem
yaşam tecrübesine hem de öğretmenlik tecrübesine anlam katmış.
Örneğin; sayfa 43 te Selim isimli öğrencinin ağır kış
şartlarında incecik, yırtık elbiseleri ile okula geldiğini belirtirken, sayfa
27 de kimsesiz ve hasta olan Nadide'yi anlatırken; aslında biz okuyucularına ne
kadar şanslı olduğumuzu hissettiriyor.
Sayfa 55 te Osman' dan bahsederken, iri yarı olmasına ve çok
hevesli görünüp çalışmasına rağmen bir türlü başarılı olamamasını anlatıyor.
Bütün öğretmenlerin ümidini kestiği bu çocuğun Halide Nusret' in özel çabaları
ve birebir ilgilenmesi ile başarılı olması, bana; Osman'ın "özel öğrenme
güçlüğü" yaşadığını düşündürttü. Elbette o yıllarda (1924'lü yıllar) bu
tanım ve tanılama şartlarının eğitim literatürümüzde henüz yer edinmemiş
olmasını tahmin etmek pek güç değil.
Sayfa 89 da " Bal gibi isim tamlaması" başlığı
altında: Halide Nusret Sınıfta, isim tamlamasına örnek verirken; farkında
olmadan " bal gibi de isim isim tamlaması" demiş. Bir öğrencisi
öğretmenin söylediğini olduğu gibi defterine geçirmiş ve isim tamlaması
öğrencinin zihninde 'bal gibi isim tamlaması' olarak şema oluşturmuş. Beni gülümseten bu hatıra aynı zamanda
sınıfta öğrencilerimize her zaman rol model olduğumuzu bana bir kez daha
anımsattı.
Sayfa 47 de anlatılan İrfan'ın hikayesi açıkçası içimi
acıttı. Bütün öğretmenlerin "bundan bir şey olmaz" dediği, iyi bir
aile ve maddi duruma sahip olduğu halde okula ve derslerine ilgisiz görünen bu
çocuğun aslen üvey annesinin zulmüne uğradığı, her gün kuru ekmek yedirilip
soğuk ve ışıksız odada uyutulduğu, (Halide Nusret tarafından) tesadüfen
öğreniliyor. İrfanın hikayesi bana, ön yargılarımızın bizi ne kadar yanlış
yönlendirdiğini bir kez daha hatırlatırken, Halide Nusret'in bu çocukla dost
olup bir nevi hayatına dokunması içimin derinliklerinde bir sevinç uyandırdı.
Son olarak; tahminimce öğretmenliğinin son yıllarını yansıtan
"son duraktan" başlığı altında: öğrencileriyle iletişimini daima
sürdürmeyi çok önemsediğini ifade ederken, mesleğini ve öğrencilerini ne kadar
çok sevdiğini bir kez daha hissettiriyor (sayfa 128).
Öğretmenliğinin ilk yıllarında öğrencilerini dost, arkadaş,
kardeş gibi severken son yıllarında 'ana' gibi sevdiğini ifade ediyor(sayfa
147). Herhalde yaşın ilerlemesi, tecrübelerin artması; insana, öğrencileriyle
iletişiminde dostluk anlayışından annelik şefkatine doğru yol aldırıyor. J
Yorumlar
Yorum Gönder