HER ÇOCUK ÖZELDİR FİLM DEĞERLENDİRMESİ

 


LİKE STARS ON EARTH: YERDEKİ YILDIZLAR/ HER ÇOCUK ÖZELDİR

Cennetin rengi filminde en başta gördüğümüz karanlık ekran bizi nasıl birkaç dakikalığına Muhammed’in dünyasına götürüyorsa; yerdeki yıldızlar filminin başlangıcında da sürekli yer değiştiren harfler ve sayılar İshaan ile empati kurmamızı sağlıyor.

Öncelikle bir dönemin ürünü (kitap, film, şiir) dönemin zihniyetini mutlaka yansıtır.  Dolayısıyla gerek bu filmde, gerek the Ron Clark filminde ve daha nice yapıtta başarıya kilitlenen, başarının önündeki engelleri kabul etmeyen, bireysel farklılıkları önemsemeyen düşünce yapısına sahip insanların; “yerel ve evrensel zihniyetin” ürünü olduğunu unutmamalıyız. Ne mutlu bize ki bu ‘sadece başaran kişi önemseyen’ düşünce yapısının yanlışlığı artık biliniyor ve doğru güzergaha doğru adımlar atılıyor.

Bu filmin merkezinde özel öğrenme güçlüğünün türlerinden olan disleksi problemi yaşayan İshaan bulunuyor. Film ilk dakikalarda İshan’a zoom yaparak önce onu ve onun dünyasını tanımamızı sağlıyor. 3. sınıf öğrencisi olan İshaan yaratıcı hayal dünyasına ve muhteşem resim yeteneğine rağmen “akademik başarısızlık” problemi yaşıyor.

 DSM 5 tanı kriterlerine göre normal veya normal üstü zekaya sahip bireylerde görülen bu güçlük, gerekli öğretimsel uyarlamalar kullanılarak akademik başarı ile sonuçlanabiliyor. Ama bırakın öğretimsel uyarlamayı “tanı koyma” aşaması bile gerçekleşmediği için kimse çocuğun derdini anlamıyor, bu yüzden ‘tembel, sorumsuz ve yaramaz’ olarak etiketleniyor.             İshaan’ın sınıfta hiç yakın arkadaşının olmaması öğrenme güçlüğü yaşayan çocukların sosyal-duygusal gelişimlerinde de (yaşantılarının olumsuz etkilerinden kaynaklanan) problemlere parantez açıyor.

 

İshaan’ın ailesi karnesini sorduğunda duymamış gibi yaparak meyve suyunu köpürtmeye yöneliyor(11.48). Bu davranışı “ne anlatırsam anlatayım beni anlamayacak, suçlayacaklar” ruh halinin yansıması. Nitekim filmin uzun bir sürecinde ne ailesi de öğretmenleri tarafından anlaşılmama, suçlanma hissini tekerrür ile yaşadığına şahit oluyoruz.

Sokakta komşu çocuğu tarafından dövüldüğünde anne babasının neden kavga ettiğini sorması yani ‘seni dinlemeye hazırım’ mesajını vermesi yerine direkt İshaan'ı suçlaması beni de en az İshaan kadar hayal kırıklığına uğrattı (12’55).

Türkçe öğretmeninin okumasını “emretmesi” üzerine bütün çabalarına rağmen metni bir türlü okuyamayan İshaan meşhur repliğini söylüyor “harfler dans ediyor”( 23’ 46).  Karşısındaki imal etmeye çalıştığı robotu beğenmeyen ‘robot öğretmen’ öğrencisini sınıftan kovuyor. İshaan, okuldan kaçıyor ve dış dünyada kendisini “var hissediyor”. Çünkü dışarıda akademik hatalarını ‘suçlayıcı öfke’ ile yüzüne vuran insanları göremiyor, bu onu mutlu ediyor.

Annesi İshaan'ın harfleri ters yazdığını fark ediyor ama “hep böyle yapıyorsun, komik değilsin” gibi ifadelerle çocuğunu dinleyip anlamaya çalışma ihtimalini öldürerek; ‘Sen dili’nin zedeleyici etkisini gözler önüne seriyor( 35.05). Abisine okuldan kaçtığını anlatıyor çünkü kendine en yakın olarak abisini görüyor. Abisi onu dinliyor, neden yaptığını soruyor önemsiyor. Belki de bu yüzden daima kıyaslandığı “başarılı abisine” öfke ile değil gururla bakıyor (36.10).

Okul müdürü İshaan'ın 2 defa üst üste 3. sınıfı geçememesinden ve öğretmenlerinin şikayetlerinden yola çıkarak;  çocuğun, belki de normal olmadığını söylüyor okuldan ayrılması gerektiğini vurguluyor. İshaan’ın ailesi; “özel gereksinimli çocuğun aile tepkilerinin evrelerinden”* önce 1. evre olan “şok” aşamasını yaşıyor. Sonra 2. evre olan Red/inkar aşamasını yaşıyor: benim çocuğum böyle olamaz mantığına bürünüyorlar. Daha sonra 3. evre olan “suçluluk” duygusunu yaşıyorlar: Annesi kendini suçlarken, babası Okulu suçluyor.  

Babası İshaan’ı bir asker gibi yetiştireceğinden emin olduğu yatılı okula gönderme kararı alıyor. Okul müdürünün sloganı ise çok etkileyici:  “merak etmeyin en vahşi atları bile ehlileştirebiliriz.” Böylece daha önce soyut olan yalnızlığı da somutlaşmış oluyor. İshaan’ın yatılı okulda hissettiği, ‘değersiz görülme’ duygusunu Cennetin Rengi filminde Muhammed de marangozun yanına bırakıldığında hissetmişti. Bir nevi “gözden çıkarıldığını hissetmek”, bir çocuk için kim bilir ne kadar da yıpratıcıydı.

 Yatılı Okuldaki “disiplin fazlalığı”, “ezberle ve Tekrar Et mantığı” yüzünden kabusu olarak gördüğü okuldan daha da nefret ediyor.

 

 

 

yeni resim öğretmeni RAM Shankar Nikumbh, sınıfa palyaço kıyafeti ile ve şarkı söyleyerek giriyor. Sınıftaki bütün çocukların eğlendiği ve “öğretmen-öğrenci arasındaki duvarın” yıkıldığı bu sahnede İshaan'ın yüzü gülmüyor ve gözleri hep yere bakıyor. Beden dili ile orada hissetmediğini, mutlu olmadığını ve ‘tükenmişlik sendromunun’ kıyısında olduğunu belli ediyor (1.12.37). Bay Nikumbh, mesleki tecrübesi (zihinsel engelli ve anomalili çocukların öğretmenliğini yapıyor) ve dikkati sayesinde İshaan’ın sorununu fark ederek ailesini bilinçlendiriyor ve öğretimsel uyarlamalar yapıyor. (Örneğin müdürden ishaan için sözlü sınav talep ediyor). “Umursamak iyileştirir” sözünü de icraata dökmüş oluyor. Ayrıca düzenlenen il geneli resim yarışmasında da 1. olunca koşup öğretmenine sarılması önemsendiğini önemsediğini gözyaşlarıyla ekrandan izleyene  hissettiriyor.

Filmin ana temasını Bay Nikumbh'un şu sözleri özetliyor bence:

“Yarış istiyorsan çocuk yapma at al. İnsanın çocuğuna kendi hırslarını yüklemesi, çocuk işçiliğinden de kötü bir şey” (1.46.47).

 

 

 

 

*: Özel Eğitime Gereksinimi Olan Öğrenciler Ve Özel Eğitim: pegem yayınları, Editör: İbrahim H. diken

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALİDE NUSRET ZORLUTUNA: BENİM KÜÇÜK DOSTLARIM KİTAP ANALİZİ

OKUL ÖNCESİ GENİŞ- DAR KAVRAMI ETKİNLİK PLANI

Anaokulu tanışma etkinliği / İlk hafta etkinliği