CENNETİN RENGİ FİLM ÖZETİ VE ANALİZİ

 


RENGE XWEDA: CENNETİN RENGİ/ ALLAH'IN BOYASI

Film, Körler okulunda yatılı eğitim gören küçük Muhammed'in yaz tatili yapmak üzere evine gitmek için babasını beklediği sahne ile hareketleniyor. Bu bekleme esnasında bir kuş sesi duyan Muhammed, kuşun sesini takip ederek yaralı kuşu buluyor ve peşinde bir kedi olduğunu fark ederek kediyi uzaklaştırıyor. Sonra da ağaca tırmanıp kuşu yuvasına bırakıyor. Bu sahne toplumda genel geçer olarak kabul edilen “Görme engellilerin kulakları çok hassastır, hatta kulakları ile görürler.” olgusunu destekler nitelikte.

“Yaralı Kuş'un halinden, yaralı kuş anlar.” Muhammed yaralı kuşa bakınca zannımca kendisini görüyor. Hem Yaralı, hem de yuvasından uzak; Tıpkı kendisi gibi. Bu sahnede “gönülden gönüle köprü ile”  ‘halden anlama’ ya da literatürdeki ismi ile empati gerçekleşiyor.

Daha sonra Muhammed'in babasının okula geldiğini görüyoruz. Bu sahne içimizde kısa bir sevinç uyandırsa da babasının müdür ile konuşmalarından aslında çocuğu almak için değil de mümkünse yazın da okulda kalmasını rica etmeye geldiğini öğrenince bu sevinç hissi, yerini hüzüne bırakıyor. Müdür çocuğun yaz tatilinde okulda kalmasının mümkün olmadığını söyleyince, neredeyse sadece halı satmak için geldiği şehirden halılarını satarak ve oğlunu da mecburen yanına alarak eve dönüyor. Muhammed’i eve bırakan babası, eşi yıllar önce öldüğünden yeniden evlenmek için seçtiği kızı istemeye gidiyor. Kızı isterken ailesini de anlatan ama Muhammed'den hiç bahsetmeyen bu adam, zaten filmin süregelen sahnelerinde de Muhammed'i biri ‘yük ve utanç kaynağı’ olarak gördüğünü “lisan-ı hal” ile ifade ediyor.

 

Ayrıca kız isteme sahnesinde kızın babasının “ bir dahaki gelişinde nişanlını da yanında götür çünkü insanlar çok dedikoducudur.” İfadesi:  ‘toplumsal kabul’ endişesini hayatının merkezinde gören zihniyetin, küçük bir kesiti niteliğinde.

 

 

Muhammed'in büyükannesi (Aziz) ve kız kardeşlerini (Hane ile Bahare) çok sevdiğini, dönüşte onlar için hediye getirdiğini ve onlara bağımlılığını seyrediyoruz. Babası ile bağının ise daha zayıf olmasını, babasının kendine karşı tavırlarının bir yansıması olarak gözlemliyoruz.

Sonrasında babası tarafından zorla bir marangozun yanına çırak olarak veriliyor (54.dk). Ninesinin bunu duyunca evi terk ettiği sahnede; karaya vurmuş bir balığı tutup yaşaması için yeniden suya bıraktığını izlerken, aklımıza Muhammed'in yaralı kuşu yuvasına bıraktığı sahne geliyor ve Muhammed'in hayvan sevgisini, duygusal zekasını büyükannesinden örnek aldığı kanısına ulaşıyoruz.

Ardından filmin kalbi olarak nitelendirdiğim sahne geliyor (57.28).

“…Beni kör olduğum için istemiyorlar. Kör olmasaydım kasabadaki okula devam edebilirdim. Benden başka bütün çocuklar oradaki okulda okuyor; bense uzakta, körler okulunda okuyorum. Öğretmenimiz Allah’ın körleri sevdiğini söyler. Ben de bir keresinde ‘Madem seviyor neden bizi kör etti, neden kendisini görmemize izin vermedi?’ diye sormuştum; öğretmen de Allah’ın görünmez olduğunu söylemişti, ama onu her an her yerde hissedebilirmişiz. Ellerimizi uzatırsak ona ulaşabileceğimizi söylemişti. O günden beri de her yerde Allah’ı arıyorum, ellerimi uzatıp ona ulaşmayı bekliyorum.”

Böylece film boyunca şahit olduğumuz; Muhammed'in doğadaki kuşların sesini, suyu, çiçekleri, Rüzgarı, parmaklarıyla hissederek öğrendiği braille alfabesi ile çözümlemeye çalışması bu sahne ile zihnimizde anlam kazanıyor. Ve nihayetinde tüm bunların küçük Muhammed'in “heryerde Allah'ı arama çabası” olduğunu öğreniyoruz.

Filmi izlerken kaynaştırma eğitiminin önemini derinden hissederken aynı zamanda Muhammed'in yaşadığı şartlarda bu eğitimin söz konusu bile olmamasına çok hayıflandım. Muhammet gibi binlerce çocuğun bu şekilde veya farklı şekillerde “toplumdan soyutlanarak” ‘potansiyellerinin önüne set çekildiği’ gerçeği, yüreğimi burktu.

Ayrıca filmde Muhtemelen izleyen herkesin fark ettiği bir detay var: babası ile Muhammed aynı Ormandan geçerken Muhammed'in doğanın cıvıl cıvıl sesini duyarken babasının korkunç, uğursuz sesler duyması Muhtemelen filmdeki iyi-kötü karşıtlığını sesler aracılığı ile simgeliyor(52.44). 

 

 

 

Son olarak; büyükannenin öldüğü ve kız tarafının bu olayı uğursuz değerlendirip düğünden vazgeçtiğini izliyoruz muhtemelen tüm olanlardan kendi ‘kötü hislerini’ sorumlu tutan babası vicdanını rahatlatmak için Muhammed'i tekrar evine getirmek üzere yola çıkıyor. Dönüş yolunda köprüden geçerken köprü kırılıyor Muhammed ve üzerinde bulunduğu at suya düşüyorlar. Babası biraz tereddüt ettikten sonra peşinden suya atlıyor bir süre su ile boğuşmalarını izliyoruz daha sonra İkisi de kıyıya vuruyor. Babası Muhammed'i kucağına alıp ağlarken çocuğun parmaklarının kıpırdadığını ve elinin parladığını görüyoruz Muhammed'in elinin parladığı bu sahne bize büyük annenin öldüğünü ve yüzünün parladığı sahneyi anımsatıyor bu karşılaştırma ile “iyi yüreklilik” bir kez daha Simge'ler yolu ile karşımıza çıkıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HALİDE NUSRET ZORLUTUNA: BENİM KÜÇÜK DOSTLARIM KİTAP ANALİZİ

OKUL ÖNCESİ GENİŞ- DAR KAVRAMI ETKİNLİK PLANI

Anaokulu tanışma etkinliği / İlk hafta etkinliği